Busebeple alternatif gerçeklikler türer. Bu gerçeklikleri kendi boyutunuza ve ruhunuza çekerken mevcut olumlamanız olayın yaşanış şeklini yumuşatır ya da sertleştirir. Ard arda olan bu döngüler her zaman olacak diye bir kaide yoktur. Hiçbir insanın döngüsü kusursuz ve maksimum iyilik düzeyinde çalışmaz.
Neden Hep İşlerim Ters Gidiyor. Bir şeyler üst üste gelince çok mutsuz hissediyorum kendimi. Nitekim bu günlerde de çok mutsuz hissediyorum. Yaşım büyüdükçe mi ne anlam veremediğim bir sıkıntı içerisine girdim. Kilo vermek istiyorum, saçlarımı boyamak istiyorum, hatta sürekli alışveriş yapmak istiyorum.
Kıyametgünü onun için bir kitab çıkaracağız ki neşredilmiş olarak kendisine kavuş (ub şöyle çat) acak: Hayrat Neşriyat Meali. Ve her insanın amelini, kendi boynuna bağladık. Kıyâmet günü onun için (oamellerinin yazıldığı) bir kitab çıkarırız ki, onu açılmış olarak önünde bulur. İlyas Yorulmaz Meali.
İnsanlığa faydalı bir hayat inşa edendir. Muvaffakiyet / başarı ancak böyle olabilir. Yoksa sadece doktor olayım savcı olayım, mühendis olayım şeklinde başarıyı sadece meslek sahibi olmak olarak gören bir insanın başarısı eksiktir. Mutluluğu, "dareyn saadeti" olarak görmeyen başarı, başarı değildir.
Helvetica, İsviçreli yazıtipi tasarımcısı Max Miedinger ve Eduard Hoffmann tarafından 1957 yılında tasarlanmış, “sans-serif” türü bir yazıtipidir. Zaman içinde, devletler arası yazışmalardan, trafik ışıklarına, reklam pano ve metinlerinden uyarı levhalarına kadar pek çok alanda tercih edilen bir yazıtipi haline
TMu796a. 15/12/2019 Manavgat, SahilAnnem bir gün ’İnsanlar denize neden girer? Zevk için mi yoksa ihtiyaçtan mı?’’ diye düşündükten sonra cevaplamıştım’Zevk için gidiyorlar. Bu bir ihtiyaç değil.’’İnsanlar denize keyif almak için giderler. Kumsalda uzanır, güneşlenir bronzlaşır, birkaç kulaç attıktan sonra da bir şeyler yeyip içerler. Gitmeseler ne olur? Kimse denize gitmedi diye ölmez. Bu tamamen zevke dayalı bir üzerine biraz daha düşününce aslında bunun da bir ihtiyaç olduğunu anladım. Yapılan hiçbir şey kendiliğinden gerçekleşmez. Bir şeyin ortaya çıkması için bir sebep, bir amaç, harekete geçirici bir şey gereklidir. Her tepki başka bir etkinin de adam emniyet şeridinden giderken bir anda polisi görüyor ve ceza yememek için tekrar normal şeride girmeye kalkıyorlar. Ancak hemen solundaki araç o anda kendi şeridinde ilerlemeye devam ettiği için bir çatışma durumu ortaya çıkıyor. Kendi şeridinde ilerlemeye devam etmek isteyen ve emniyet şeridinden çıkmak isteyenlerin amaçları o anda birbirine bu anlaşmazlık sonucu emniyet şeridini işgal eden araç yanındaki aracın önüne geçiyor ve durdurup hesap soruyor, sinirleniyor, arabanın yan aynasını kırıyor ve aracın üzerinde zıplayıp araca zarar vererek oradan ayrılıyorlar. Diğer araçtaki yani kendi şeridinde giden hatasız sürücünün bir kadın ve bunun üzerine bir de hamile olması Anneliğe atfettiğimiz kutsala karşı gelinmesi ve kendi annemizle özdeşleştirme durumu doğal olarak olaya sadece kadın sürücü ve mağdur olan taraftan bakmamızı daha da her eylemin bir sebebi var. Biz bunun farkında olsak da olmasak da bu denize zevk uğruna gittiklerini söylemiştim. Ancak işin aslı öyle değil. En keyfine düşkünü için bile öyle değil. İnsanlar tatil zamanlarında akın akın denize gidiyorlar, o kadar yol, masraf ve yorgunluğu göze alıp yapıyorlar bir de bunu. Hatta çoğu zaman tatil, dinlenmekten çok yorgunluk bırakıyor insanlarda. Ancak buna rağmen neden hala denize girmeyi istiyoruz? Buna hala zevk diyebilir miyiz?Zevk dediğimiz şey astarının kılıfından daha pahalıya gelmediği zamanlarda ortaya çıkıyor. Bu kadar yorgunluk ve maliyetin olduğu bir eyleme artık zevk bir yıl boyunca sevmediğimiz işlerde, sevmediğimiz insanlarla, sevmediğimiz ortamlarda çalışmaya biçtiğimiz bir ödülün ihtiyacıdır bu. Maliyeti, yorgunluğu, çekilecek çilesi ne olursa olsun o bir yılın karşılığında kendimize vermemiz gereken bir karşılıktır. İnsan çektiği çileye karşılık bir şeyler bekler. Kötü bir şey olduğunda cezalandırmak iyi bir şey olduğunda da ödüllendirilmek zihnimiz böyle çalışır ve beklentilerimizin çalışma mekanizması da budur. Mağdur olanın yanında olma eğilimi bu nedenle mekanizma hikayelerin de omurgasını trajedi ve edebiyat bu temel mekanizmaya sahip olursa daha çok kişi tarafından kabul görür. Klasik anlatı, giriş gelişme ve sonuç olarak üç bölümde ilerler. Dizilerde şöyle bir senaryoyla çok karşılaşırız. Fakir ama gururlu bir gençle, zengin ve güzel bir kız birbirine sever ancak önlerinde bazı engeller vardır. Bu hikayenin daha girişi bile bizi otomatik olarak saf tutmaya yöneltir. Genciyle yaşlısıyla toplumdaki konumu ne olursa olsun böyle bir hikayede daha en başında hemen herkes kendisini fakir ama gururlu gencin safına biz her ne kadar o genç gibi fakir olmasak da kendi hayatlarımızda bir şeylere karşı savaşmak zorunda kalırız ve bununla mücadele etmek zorundayız. İşte bu genç bir anda [kadın ya da erkek olmamız fark etmez] o hikayede -kendi dünyamızdaki- bizi temsil etme görevini yüklenmiş olur. Daha doğrusu bu yükü içsel olarak ona biz gelişme kısmında fakir gençle zengin kız birbirine aşık olur ve kızın babası bu ilişkiye izin vermez. İşte bu süreçte kendimizi gence karşı daha yakın hissederiz. Artık karşımızda zengin ve güçlü bir karakter yani aslında bir engel olan kızın babası vardır. Kendi hayatlarımızda bu karakter müdürümüzdür, babamızdır, anlaşamadığımız iş arkadaşlarımızdır veya başka engellerimizdir. Gencin karşısına çıkan bu engel bu nedenle artık bizim de engelimiz olur ve onun bu engeli aşmasını onunla beraber biz de umut etmeye hayatında meydana gelen ’bir takım tesadüf ve şans’’ düzenekleri yardımıyla 180 derecelik bir değişim olur. O artık fakir değil zengindir. Bu izleyici ya da okuyucu olarak bizi bir miktar rahatlatır ancak yeterli olmaz. Kızla oğlan henüz bir araya gelmemişlerdir. Doğamız gereği bir işin eksik kalması psikolojik olarak bizi rahatsız eder. Tamamlanmayan her iş aslında bizim için yok hükmündedir. Bu nedenle sonuç kısmında oğlan ve kız birçok engeli aştıktan sonra -mutlaka- mutlu sona ulaştırılır. Ve hepimiz rahat bir nefes alıp koltuklarımızda geriye doğru bize iyi kötü biten filmler genellikle beğenilmez. Yorum kısmına bakarsanız böyle filmler genellikle ’Filmde bir şeyler eksik kalmış’’ diye yazılmış yorumlara maruz kalır. Bu nedenle Amerikan filmlerinde dünyayı istila eden uzaylılara karşı insanlar her zaman galip gelir. Dünyayı kurtaranlar Amerikalı olsa bile hangi milletten olursa olsun kendimizi uzaylılara karşı mücadele edenlerle özdeşleştirir ve dünyanın kurtulmasını onlar gibi biz de gelişme ve sonuç kısmının mekanizması bu şekilde çalışır. Aristoteles tiyatrolarda oynanan tragedyaların bu mekanizmaya sahip olması gerektiğini söyler. Tiyatro ya da sinemada gerçek dünyadaki yansımaları alır ve olayın geçtiği mekanı ve kişileri taklit eder. Buna mimesis denir. Platon kendi ontolojisinde dünyayı ikiye ayırır. Asıl olan idealar dünyası ve bir de bu ideaların birer yansıması olan ve şu an içinde yaşadığımız dünya. Bu mimetik evrende ressamın yapmış olduğu bir resim zaten taklit olan bu dünyanın ikinci kez taklidinin yapılmış olmasından dolayı asıl olandan bizi bir kez daha uzaklaştırmış olur. Bu nedenle Platon’a göre sanat yasaklanmalıdır. Çünkü sanat bu haliyle insanı gerçekten uzaklaştırmaktan başka bir işe Aristoteles bu konuda hocasından farklı düşünür ve mimesis’i yani taklit etme kavramının yanına bir de katharsis kavramını ekler. Katarsis, mimesisle yaratılan bir dünyada başımızdan gerçekçi bir olay geçmesinin sağlanması ve bu mimetik süreçten sonra ruhsal olarak arınarak rahatlamanın adıdır. Ki şu an sinemanın veya edebiyatın bize yaptığı şey de aslında budur. Başkalarının hayatlarına birer izleyici olarak dahil olmakmimesis kendimizi onlarla özleştirmek ve onların acılarına ortak olduktan sonra yine en az onlar kadar bu acıyı ortadan kaldırmayı istemek ve mutlu olmakkatharsisHer şeyin başka bir şeye tepki olarak harekete geçtiğini söylediğimiz bir evrende olaylara diğer taraftan bakmayı ne kadar deniyoruz bunu hiç düşündünüz mü? Zengin babanın, kötü dediğimiz insanların, yolda magandalık yapanların ruh halini ne kadar anlamaya çalışıyoruz?Sosyal medyada bu yol kavgası olayın patlamasının ardından magandalık yapanların bir baklava şirketinin olduğu ve bu şirketten bir daha alışveriş yapılmaması üzerine bir kampanya başlatıldı. Yukarıda anlattığımız mekanizmaya ne kadar uyuyor değil mi? Engelle karşılan hamile bir kadın ve onun bu engeli aşmasına yardımcı olmak için sıraya giren binlerce insan. O kadının yanında olmayı aslında kendimiz için istiyoruz. Bu dünyada hala bir adalet olduğuna, kötünün cezasını, iyinin de ödülünü aldığı bir dünyanın hayali bize haz veriyor. Doğal olarak karşı tarafı hemen ötekileştirip cezalandırma işlemine başlıyoruz ki rahatlayalım. Sorunun tam olarak çözülmesine gerek yok, günü zihinsel olarak rahatlamış olarak kapatalım yeter. Bunu bazen sanal olarak katıldığımız bir imza kampanyasında ya da attığımız bir tweet ya da facebook paylaşımı sayesinde halledebiliyoruz ne de adamları, uzaylıları bir an önce öldürmeyi istemek ve engeli ortadan kaldırmaktır burada yaptığımız. Ancak engelin neden ortaya çıktığını bu şekilde yazıyla magandalığı, zorbalığı ya da kötülük yapanları normalleştimeye çalıştığım düşünülmesin. Bunların yapılmaması gerektiğine ben de katılıyorum. Ancak bu olaylara karşı verdiğimiz tepki, süreci iyileştirmekten çok körüklemeye yaramıyor mu? Bu adam bu magandalığı neden yapıyor? Onu emniyet şeridini ihtiyaç dışı kullanmaya iten sebep nedir? Bu magandaların sayısı neden bu kadar fazla ve gittikçe artıyor? Adalet duygusuna bu kadar ihtiyaç duyulan bir döneme hiç ses çıkarmayan ancak her şeye yorum yapanların aslında ne kadarı masum?District 9 filminden bir sahneÜlkemizde yaşayan üç milyon Suriyeli göçmen. Bu sayının yarıdan fazlası çocuk. Yarın büyüyüp birer yetişkin olduklarında dünyayı nasıl algılayacaklar? Umutlular mı? Geleceği dair planları neler? Peki ya bizim çocuklarımız? Onlar ne durumda? Peki ya bizler? Bizler hayattan istediğimizi alabiliyor muyuz? Sabahın köründe kalkıp işe giden, gecenin bir yarısında da eve dönen vatandaş halinden memnun mu? Dedim ya amacım kötüye iyi demek değil. Ancak kötünün neden kötü olduğunu anlamak zorundayız. Bu zorundalığın altında da yine kendi dünyalarımızı daha güzel kılma ideası var. Yine haz kaynaklı bir eylemin mahsulü aslında her 9 oluşturduğu mimetik evren ve izleyicide uyandırmaya çalıştığı katharsis duygusuyla bu konuya dikkat çekmeye çalışan güzel bir film. Konusu itibariyle de çok özgün. Dünyaya gelen bir uzay gemisi ve içinde bulunan milyonlarca uzaylı. Güney Afrika’da bir yerde bu uzaylılar için bir mülteci kampı kuruluyor. Tekrar gitmeye karar verene kadar o bölgede tutuyorlar uzaylıları. Ancak sonra o ülkenin halkı ayaklanıyor. Bu uzaylılar bize zarar veriyor, onları istemiyoruz diye sesler yükseliyor. Bir vatandaşla yapılan röportajda şu cümleler geçiyor’Onları istemiyoruz. Başka bir ülkeden gelseler neyse ama onlar dünyadan bile değiller.’’Aslında bu konuşma dünyayı ne kadar sahiplendiğimizi de gösteriyor bize. Başka bir ülkeden olsa neyse cümlesindeki ’kibir’’ ve ama onlar dünyadan bile değiller cümlesindeki ’ben buranın sahibiyim’’ yanılgısı çok belli oluyor. Ve öncelik sonralık algısı maalesef yanıltıyor bizi. Önce giden oranın sahibi olur. İlk bulan kazanır gibi bir algı bu. En basitinden bu algı askerlikte bile varlığını sürdürür. Önce giden sonra gidenden her zaman üstündür. Önce giden kendinden sonra gelene devreder artık işleri. Devrecilik sistemi kendi kendine oluşmaz. Yanlış giden bir şeye yanlış verilen bir tepkinin sonucu olarak açığa çıkar. Her şeyde olduğu gibi burada neden ve nasıl sorulmaz, gelene geldiği gibi ayak uydurulur. Ola gelen düzenek beslenip, büyütülür ve onu besleyip büyüten de yine ondan şikayetçi olan bizler tarafından istemiyoruz dememizin altında yatan, bize bu haklılığı veren şey nedir? O topraklarda, uzaylılardan daha önce bulunduk diye o toprağın sahibi olma hakkını almış olur muyuz gerçekten? Önce olmak, önce var olmak, o sıraya önce oturmak bundan sonrada o sırada ya da koltukta oturma hakkını bize vermiş olur mu? Bir şeye sahip olmak için ona önce varmış olmak yeterli midir? Bir şeye sahip olmak gerçekten de mümkün müdür?Daha önce de Almanya’ya çalışmaya giden Türk işçilere ’Pis Türk. Çalış.’’ denmesi haklılığını bizden daha önce orada yaşadığı için kendini oranın sahibi olarak görme hakkını teslim eder mi her Almana? Ya da Nazi dönemindeki gibi Almanya Almanlarındır deyip Yahudileri göndermek hatta yakmak gibi bir haklılığı kendimizde görebilir miyiz zamanında bu haklılığı kendinde görmüş olanlar gibi?Ya da her hangi bir konuda haklı olduğumuzu nasıl söyleyebiliriz? Felsefenin kişiye öğrettiği ilk şey kavramların ne olduğu üzerinedir. Ağaç, elma, masa, kitap, dünya nedir? Ben nedir? O nedir? Bilgi nedir? Bir şeyi bildiğimizi söylerken o şeyi bildiğimizden tam olarak nasıl emin olabiliriz? İşte bu düşünce biçimi ve kavramların aslında ne olduğu daha en baştan öğrenilir ki daha sonra tartışılmak istenen konu iki taraf için de aynı olmasa bile makul noktada ’Bu dünyadan nefret ediyorum.’’ diyen birisinin bu yargıya tam olarak varabilmesi için öncelikle ’Bu dünya’’ derken kastettiği dünyanın tam olarak ne olduğunu, onu nasıl algıladığını ve bu algılamanın doğru bir algılama olup olmadığını bilmesi gerekmez mi? ’Ediyorum’’ derken oradaki gizli özne olan ben’le tam olarak ne ifade ediliyor? Ben kimim? Ben demek kendine sınırlar çizmek ve taraf tayin etmek üzere kullandığımız bir ifade şekli değil midir? Ancak ben gerçekten diğer şeylerden ayrı mıyım? Ben derken kendi Ben’im diye bir şeyin kanıtını tam olarak sunabilir miyim? Ya kendimi her şeyden ayrı görüyor ancak bu görmenin bir yanılgı olduğunu fark etmiyorsam? O zaman elimizde yeterli bilgi olmadan bu dünyadan nasıl nefret edebiliriz ki? Bu nefret etmek değil de olsa olsa bilmediğimiz şeyler üzerinden vardığımız bir ön yargı değil midir sadece?Denize zevk için giriyor gibi görünen insanların aslında gizli bir ihtiyaçtan dolayı girdiklerini bu ön yargılarla anlamayız. Biz sadece yargıda bulunuyoruz. Bu anlamaya çalışmaktan çok kısa yoldan sadece yargılamanın bir ürünü olabilir. Tecavüz, cinayet, hırsızlık, magandalık olaylarında yapan kişiyi sadece cezalandırmayı istemek ancak bu olayların neden meydana geldiğini araştırmamak farkında olmadan bu sistemi büyütmekte bizim de katkımız olduğunu göstermez mi?İdamı geri getirmek ancak sadece idam cezasının varlığıyla tatmin olmak var olan sorunlara çözüm bulmaya yeterli olur mu? Bir çocuğu gelecek endişesiyle korkutup ders çalışmasını sağlamaya benzer bu. Halbuki o çocuğa öğrendikleriyle neler yapabileceğini, hayatın bilgi sayesinde, anlamak sayesinde çok daha güzel olabileceğini ve asıl olanın zaten güzel olduğunu ve bu güzelliğe de yine güzellik bilgisiyle yani matematikle, geometriyle, felsefeyle, sanatla ulaşabileceğimizi gösterebilmemiz biliyoruz? Ve bildiklerimizin bir yükümlülüğü var mı? Varsa bu yükümlülükler nasıl yerine getirilmelidir konularını çok acil ve derinlikle masaya yatırmamız ve kendi merkez noktamızı yine kendimiz bulmamız gerekiyor. Aksi halde başkasının ipiyle indiğimiz kuyuların sonu hep karanlığa çıkmaya devam gerçekten denize neden girmek ister?Bilgiyle Kalın.
Online alışverişler hakkında merak edilen terimler arasında yer alan chargeback ya da ters ibraz nedir, nasıl yapılır ve ters ibraz süreci nasıl işler merak ediyorsanız, bilmeniz gerekenleri bir araya Ters İbraz nedir?Chargeback olarak bilinen ters ibraz, çevrimiçi bir alışveriş yapan tüketicinin bankalarıyla iletişime geçerek söz konusu ödeme işlemine itiraz etmesidir. Bankalar işlemi inceler ve talebi haklı bulduğu durumda ödemeyi müşteriye geri iade ibraz, kart sahibinin ödeme işlemini zorunlu bir şekilde iptal ettirmek için bankaya başvurmasıyla gerçekleştirilir. Para iadesinden farklıdır çünkü satıcı ile kart sahibi müşteri arasında doğrudan değil, banka ile müşteri arasında gerçekleşen bir süreçtir. Müşteriler çoğu zaman satıcı para iadesi yapmak istemediğinde bu yola gider. Ters ibraz satıcılar için sorundur çünkü bankaları ve kredi ağını içerir. Tüccarların bankalar nezdindeki güvenilirliğini ibraz, modern elektronik ödeme sistemlerinin benimsenmesi sırasında tüketicileri çeşitli dolandırıcılıklardan korumak için oluşturuldu. Günümüzde ters ibrazlar, şirketlerin bankalar gözündeki güvenilirliği için bir ölçüt haline süreci nasıl işler?Ters ibrazlar tüketiciler tarafından başlatılır, bankalar tarafından değerlendirilir ve satıcılar tarafından geri dönüş olmaksızın ödenir. Başlangıçtan çözüme kadar tek bir ters ibraz aylar ve hatta yıllar sürebilir. Müşteriler, bankaları aracılığıyla bir satın alma işlemine itiraz ederler ve bir işlemin tersine çevrilmesini veya bir diğer deyişle ters ibrazını talep sahibi, yapılan işleme kendi bankası aracılığıyla itiraz eder. Banka müşteriye parasını geçici kredi olarak ödemeyi kabul eden satıcının bankasına bir ters ibraz talebi mümkünse anlaşmazlığı aralarında çözerler. Aksi takdirde müşterinin bankası doğrudan satıcıya bir ters ibraz talebi ters ibrazı kabul eder veya talebi temsil yoluyla çürütmek için gerekli kanıtla birlikte reddeder. Müşterinin bankası satıcı tarafından sunulan kanıtları inceleyerek nihai kararı verir. Şayet karar satıcı lehine olursa, banka müşterisine sağladığı geçici krediyi geri çeker ve tacire iade noktada, karardan memnun olmayan herhangi bir taraf daha fazla inceleme talep edebilir ve bu da ters ibraz sürecini tahkim öncesi aşamaya geçirir. Tahkim öncesi ve tahkim aşamalarının ilerlemesi aylar tahkim öncesi anlaşmaya varamazlarsa süreç tahkime girer. Bu noktada karar kart ağına Mastercard, Visa ters ibrazlara itiraz etmek için sahip oldukları süre kredi kartı ağına ve ters ibraz nedenine göre değişiklik gösterir. Süre, ters ibraz talebi satıcıya bildirildiğinde değil, ters ibraz talebi yapıldığında noktada biraz istatistiklere bakmakta da fayda var. Örneğin; ters ibrazlar, son 2 yılda küresel olarak yüzde 179 artarak satıcıların toplam yıllık gelirinin %1,9'una mal oldu. Ters ibrazların 2025'ten önce 40 milyar doları aşması nasıl yapılır, ters ibraz talebinde bulunmak sakıncalı mıdır?Satıcıya danışmadan ters ibrazda bulunmak tavsiye edilmez. Birçok durumda satıcılar ters ibrazla karşılaşmaktansa para iadesi yapmaya sıcak bakar. Öte yandan bankalar, müşteri ile satıcı arasında uzlaşmaya varılamayan durumlarda, ters ibraz taleplerini daha ciddiye alır. Satıcıyla uzlaşmaya çalışıp sonuç alamadıysanız, bankanızı aramanız ve işleme itiraz etmeniz talebin geçerliliğini araştırırken genellikle size masraf tutarı için geçici bir kredi verecektir. Öte yandan satıcıyla yaşadığınız sorunları ve sorunu çözmek için attığınız adımları açıklamanızı ibraz neden yapılır?Ters ibrazlar, kart sahiplerinin satın aldıkları bir ürünü beğenmedikleri zaman başvurmaları gereken bir yol değildir. Ters ibrazlar için kart sahibinin önce bir bankaya ulaşması için genellikle tek bir koşul vardır Gerçek dolandırıcılık. Bir kart sahibi gerçek bir dolandırıcılığın kart hırsızlığı, kimlik hırsızlığı vb. kurbanıysa, ters ibraz sadece meşru olmakla kalmaz, aynı zamanda kartı veren banka ve satıcının kabul etmesi gereken bir konuya sahibinin eylemlerine bağlı olarak, "ters ibraz" kelimesinin birden çok anlamı vardır. Kelimenin birincil meşru kullanımı, Gerçek Dolandırıcılık ters ibrazları için veya bir kart sahibinin hesabı sahtekarlık amacıyla kullanıldığında durumda, bir kart sahibi sadece faturasındaki işlemi tanıyamadığı için dolandırıcılık iddiasında bulunabilir. Bankalar bu talepleri çoğunlukla kabul etmez ve müşteriyi bilgilendirir. Alınan bir ürün veya hizmet sonrasında karşılaşılan kötü müşteri hizmetleri veya ürünün beğenilmemesi gibi durumlar geçerli ters ibraz sebepleri değildir. Bu durumlarda kart sahibi müşterinin para iadesinin mümkün olup olmadığını öğrenmek için satıcıyla iletişime geçmesi gereklidir.
1 Biri gercekten bunun mantikli aciklamasini yapabilir mi ? Klasik bilindik aciklamalar cevaplar disinda bilen birisi varsa neden kotuluk yapan haset arsiz insanlarin isi gucu rastgider neden onlar toplumda daha cok tutulur neden hep bu insanlar kazanir ve hep elleri guclu olur ? 2 Merhaba, Sorduğunuz sorunun net bir cevabı bulunmuyor. Net bir cevap verebilirim diyende yalan söylüyordur. Çünkü; her insanın belli bir karma döngüsü ve "Tanrı" katında döngülerin oluşmasını sağlayan sonsuz alternatif gerçeklikler vardır. Bu gerçekliklerin hangisini yaşayacağımıza ya da nasıl bir gerçeklik oluşturacağımıza içinde bulunduğumuz o an ve o an ki durum karar verir. Tabii ki burada olumlamanın da etkisi vardır. Şöyle örnek vereyim; a kişisi muhtemel b olayını yaşayacağını tahmin ediyor. Tahminince olacak olan b olayının oluşmasında ki sebepler ve oluşumunun sonunda ki sonuçlar tahmin edilemez. Ancak muhtemel geleceğe anlık bakış atılabilir. B olayı gerçekleştikten sonra c olayına değil sonsuz durumun oluşmasına sebebiyet verebilir. Bu sebeple alternatif gerçeklikler türer. Bu gerçeklikleri kendi boyutunuza ve ruhunuza çekerken mevcut olumlamanız olayın yaşanış şeklini yumuşatır ya da sertleştirir. Ard arda olan bu döngüler her zaman olacak diye bir kaide yoktur. Hiçbir insanın döngüsü kusursuz ve maksimum iyilik düzeyinde çalışmaz. Saygılarımla. 3 Biri gercekten bunun mantikli aciklamasini yapabilir mi ? Klasik bilindik aciklamalar cevaplar disinda bilen birisi varsa neden kotuluk yapan haset arsiz insanlarin isi gucu rastgider neden onlar toplumda daha cok tutulur neden hep bu insanlar kazanir ve hep elleri guclu olur ? Adı üstünde kötü. Seni kendi başarısı için ezip geçmekten çekinmez ama sen çekinirsin. Şey muhabbetine girmeyeceğim her insanın içinde iyi veya kötü vardır muhabbetine. Evet öyle ama aramızda kaç kişi öldürdüğü insanlar için "ben yaşıyorum onların hepsi öldü" diyen bir seri katille aynı mentaliteye sahip. Yine de hep yaver gittiğine inanmıyorum. Sonuçta Hitler kendi kafasına sıktı, 4 Çünkü onlar varlıkları diğer yüksek boyutlara geçmek istemeyip kısa süreliğine maddiyat ve zenginlik için anlaşma yapan varlıklar gelip geçicidirler ve avatarlarını terk ettiklerinde alt boyutlara inecek yüzden bu bir varlık yaratıcıya ben yükselmek istemiyorum bana burada varlık ver zenginlik ver senin bize vaat ettiklerini değil bu dünya zenginliğini istiyorum derse işte o zaman dünyada işleri rast gider zengin olur fakat yüksek boyutlar ona ebedi olarak kapanır böyle bir sorunda ben istemezdim. 5 Lords Of The Shadows Her soruyu elinizden geldiği kadar cevaplamaya çalışıyorsunuz ama çok soyut açıklamalar oluyor biraz daha somut örnekler verirseniz daha iyi konuyu denklem gibi açıklamanız çok aydınlatıcı adıma bu söylediklerinizi bizim anlayacağımız örneklerle anlatabileceğinizi dile getirdiğiniz ifadelere belki siz hakimsiziniz ama örneklerle açıklarsanız daha çok insan faydalanır bu çok teorik geliyor sizin diliniz.''Eğer birisi bir kavramı basit bir dille anlatabiliyorsa o kişi de bunu anlamıştır ama eğer çok karmaşıksa kendisi de çok iyi anlamamışstır''Alıntı Söylediklerim sadece sizin için değil,böyle cevap veren herkes için söylemiş olayım...Sıradan hayatları olan,burada sohbet eden ve parapsikolojiye ilgi duyan bir hastayla tıp dilinde konuşursa nasıl ki tam anlayamaz;bu sitede de anlatılmaya çalışılan bazı öğretiler herkes tarafından tam anlaşılamıyor belki...Teknik dilden daha iyisi sohbet şeklinde anlatmak...Katılan olur katılmayan olur bu söylediklerime...Sadece içimden benim gibi üyeler için yazmak Askanarch Söylemek istediğini net bir şekilde ifade etmiş,somut olarak ne demek istediğini anlatmış.Askanarch Teşekkürler... 6 Lords Of The Shadows Her soruyu elinizden geldiği kadar cevaplamaya çalışıyorsunuz ama çok soyut açıklamalar oluyor biraz daha somut örnekler verirseniz daha iyi konuyu denklem gibi açıklamanız çok aydınlatıcı adıma bu söylediklerinizi bizim anlayacağımız örneklerle anlatabileceğinizi dile getirdiğiniz ifadelere belki siz hakimsiziniz ama örneklerle açıklarsanız daha çok insan faydalanır bu çok teorik geliyor sizin diliniz.''Eğer birisi bir kavramı basit bir dille anlatabiliyorsa o kişi de bunu anlamıştır ama eğer çok karmaşıksa kendisi de çok iyi anlamamışstır''Alıntı Söylediklerim sadece sizin için değil,böyle cevap veren herkes için söylemiş olayım...Sıradan hayatları olan,burada sohbet eden ve parapsikolojiye ilgi duyan bir hastayla tıp dilinde konuşursa nasıl ki tam anlayamaz;bu sitede de anlatılmaya çalışılan bazı öğretiler herkes tarafından tam anlaşılamıyor belki...Teknik dilden daha iyisi sohbet şeklinde anlatmak...Katılan olur katılmayan olur bu söylediklerime...Sadece içimden benim gibi üyeler için yazmak Askanarch Söylemek istediğini net bir şekilde ifade etmiş,somut olarak ne demek istediğini anlatmış.Askanarch Teşekkürler... Merhaba, Anlaşılmayacak birşey yazdığımı düşünmüyorum kendi adıma. Hatta örneklendirerek de açıklamaya çalışmışım ancak tekrar şöyle anlatayım size. Karma döngülerimiz mevcuttur. Tanrı gözünde ya da katında x bir kişisi y kişisinden daha değerli değildir. Çünkü hepsi tanrının eseridir ve rahmetinin bir parçasıdır. Kişiye doğuştan ya da önceki yaşamlarından bahşedilen bir olumlama şans etkisi vardır. Bu olumlama kişinin ruhunda ki enerji düzeyi ile doğru orantılıdır. Lakin tersine bir doğru söz konusudur. Bu dünyada kötülerin ya da karanlık olanların şansı daha açık iyi olanların şansı daha kapalı işleri daha ters gidiyor diye bir yargıya varmak yanlıştır. Kişi önce bir kendisine dönüp bakmalı. Ne yaptım, ne yapıyorum ve ne yapmaya çalışıyorum sorularını sormalı. A işi için gereken özveriyi göstermezseniz, gerçekleşmesi için gerekli koşulları sağlamazsanız ya da sağlamaya çalışmazsanız evrenden ya da tanrıdan tam olarak isteğiniz nedir? Tanrı duaları kabul edince, yol gösterince, kapı aralayınca, ya da işlerimizin yolunda gitmesini sağlayınca "biz maddiyat peşinde koşuyoruz, göksel alemde ki tüm kapılar bize kapanır" gibi bir yargıya varıyoruz, yardım etmediğinde de inancımızı yitirmeye başlıyoruz ya da Tanrıya sitem ediyoruz. Bence Tanrı kavramından ne beklediğimizi, neler yaptığımızı ve verilenleri doğru yorumlayıp yorumlamadığımızı tartmamız gerekiyor. Saygılarımla. 7 size inancım doğrultusunda bir hadis yazayım "Dünya müminin cehennemi, kafirin cennetidir." yani kötü olan ahirette bir şey isteyemesin diye ona burada her şey gani gani verilir. Firavunun burnu bile kanamamış dünyada derler. Babamız cennette yaratıldı. Yani aslen hepimizinn ana vatanı cennet. Bizlerde tekrar oraya gitmek için çeşitli sınavlardan geçiyoruz. Burada her şeyi olanın ahiretten azığı yoktur yahut azdır. Kimi malla sınanır, kimi fakirlikle mesela. Mümin için eline diken batması bile günahlarının silinmesi içn sebeptir mesela. Allah kuluna bu dünyada yaşatır ki günahlarına bedel olsun, bu dünyada saklar vermez ki ahirette biriktirir. 8 size inancım doğrultusunda bir hadis yazayım "Dünya müminin cehennemi, kafirin cennetidir." yani kötü olan ahirette bir şey isteyemesin diye ona burada her şey gani gani verilir. Firavunun burnu bile kanamamış dünyada derler. Babamız cennette yaratıldı. Yani aslen hepimizinn ana vatanı cennet. Bizlerde tekrar oraya gitmek için çeşitli sınavlardan geçiyoruz. Burada her şeyi olanın ahiretten azığı yoktur yahut azdır. Kimi malla sınanır, kimi fakirlikle mesela. Mümin için eline diken batması bile günahlarının silinmesi içn sebeptir mesela. Allah kuluna bu dünyada yaşatır ki günahlarına bedel olsun, bu dünyada saklar vermez ki ahirette biriktirir. Orda nefs sahibi olmayacağımız insani ihtiyaçlarımızdan arınacağımız söyleniyo. Yani herşeyin olsa ne olacak ki? Zenginin düzeni bozulmasın diye fakire yutturulan safsata gibi geliyor bana. 9 Lords Of The Shadows Anlayışın için ve yeniden cevapladığın için teşekkür ederiz..İlk mesajjında anlaşılmayacak bir şey olmasaydı yazmazdım ama ikinci mesajın daha açık olmuş... 10 Bu dünyada kötülerin ya da karanlık olanların şansı daha açık iyi olanların şansı daha kapalı işleri daha ters gidiyor diye bir yargıya varmak yanlıştır. Kişi önce bir kendisine dönüp bakmalı. Ne yaptım, ne yapıyorum ve ne yapmaya çalışıyorum sorularını sormalı. A işi için gereken özveriyi göstermezseniz, gerçekleşmesi için gerekli koşulları sağlamazsanız ya da sağlamaya çalışmazsanız evrenden ya da tanrıdan tam olarak isteğiniz nedir? Bu soruyu soran kişi de bunları sorgulamış,sonra bu sonuca varmıştır..Dünyanın kimseye bir borcu yok ama biz insan olarak sorgulamadan kötü niyetini açığa vurup ya da davranışlarının bize göre adil olmadığı kişiler bazen çok şanslı adımında iyi niyetinden ayrılmayan kişiler de şanssız ''iyi insan ''olmakla bir ilgisi kolay kolay açııklayamıyoruz.''Darma'',''Karma''gibi bazı konular da dile dolanmış çok da gerçeklikleri olmayan masallara biz sadece onlara değil görünen gerçeklere de kadını aynı anda aldatan ama sonra gidip evlenip çok mutlu olan erkekler görüyoruz.''Mutlu görüntü''sergilemiyorlar,gerçekten enrjileri öyle hissediliyor...Çocukları oluyor,işlerinde yükseliyorlar...Kadınlara bakacak olsak,aldatılan kadınlar da kimseye güvenemeyen,içlerine kapanan ,yollarına zar zor devam eden insanlar oluyor belki..Nereden biliyorsun?derseniz akrabalarımızdabçyle dvaranan erkekler bile örnekleri da sürekli kopya çekip okulu bitiren ama dürüst davranıp da derslerine çalışıp başaramayan öğrenciler varokulu uzatıyorlar bu yüzden''Yanına kalmaz,yarına kalır''ama o yarına kadar yaşanılan mutluluklar da o kişilerin yanına kar yapılmasını kabul etmeyen,kendi başarısıyla bir yere gelmeyi amaç edinmiş kişi yıllarca işe giremiyor ama ilk işinde torpil yapılıp da öne geçen biri aksine yıllardır aynı işte çalışıp bir de mevki olarak yükseliyor,diğer kişi yıllarını kaybediyor adalet bir ödülü ya da cezası yok...Biri sürekli yalan söyler ve toplumda yine de aranılan kişi olur,diğeri dürüst olur,saf ve silik olarak değerlendirilir....Size katılıyorumMerinos 11 Biri gercekten bunun mantikli aciklamasini yapabilir mi ? Klasik bilindik aciklamalar cevaplar disinda bilen birisi varsa neden kotuluk yapan haset arsiz insanlarin isi gucu rastgider neden onlar toplumda daha cok tutulur neden hep bu insanlar kazanir ve hep elleri guclu olur ? Bu kişiye göre değişen bir sorudur. Aslında basit ve net bir cevabı var ama tatmin eder mi bilemem. Buna kapsamlı ve ayrıntıları katarak cevap vermek daha doğru olurdu ama gelişi güzel bir cevap en basiti olur. Bahsettiğiniz türden insanlar her yönden gelişimleri ve çıkarları için insanların üstüne basa basa ilerler. Vicdan ve merhamet kavramları zarar görmüştür. Elleri güçlendikçe diğer insanların ilgisini çekmeyi başarırlar. Hatta bazılarının odak noktası bile olabilirler. Çünkü insan oğlu tamahkardır ve güce tapar. Çevresi ne kadar genişlerse o kadar çok yükselir ve işlerini daha kolay ilerletebilir. Bu sayede onun için çoğu şey yolunda gider. Yapmak istemediği şeyleri bir başkasına konumu doğrultusunda kolayca yaptırabilir ve kötü giden bir durumdan yine kişiyi harcayarak kolayca sıyrılabilir. 12 Gökten bir şeyler beklemeyi bırakıp duygularınızdan arınırsanız ne kadar kötü bir sistemde olduğumuzu ve ne kadar kötü olduğumuzu anlayabilirsiniz. 13 Yok öyle bir şey. Hapislerde hep iyi insanlar yatıyor o zaman. Abartmayalım arkadaşlar. 14 Dediginizin kısmen bir bölümüne katılıyorum. Ama bu durum birazda insanı mutlu eden doyum noktasına vardıran temel seyin secimiyle alakalıdır. Sahip oldigumuz Degerlerimiz secimlerimizde muhakkak etkilidir. Degerleri olan insan düşünür bunu yapsam bana yada cevreme yaptırımı ne olur diye yapacak oldugum girisim kişiliğime zarar verecek mi diye bir gönül ve akil süzgecinden geçirir digerinde durum sadece egosal baglardir.... Para ister zengin olmak ister ama paranin aldigi lux arabalar veya mucevherin bir noktada ona zarar verebilecegini düşünmez. ..düşündükleri sey parayı nasil katlarım bu konuda nasil daha ileri gidebilirim dusuncesi esastır. ......Cevresinin sayıyormuş seviyormuş gibi yanılsamalari vardir el etek opturmek isteyenlere yaparlar.....Para araç olmaktan cikinca kaybedecek birseyi kalmiyor insanin bu yuzden seviliyormus gibi gorunmeleri gayet dogal.....Bu ülkenin .Sakıp sabanci gibi degerlere ihtiyacı var paranın ve insanin kıymetini bilenlere . iste onlar saygiyı gerçekten hakeden bir azınlık 15 Bu kişiye göre değişen bir sorudur. Aslında basit ve net bir cevabı var ama tatmin eder mi bilemem. Buna kapsamlı ve ayrıntıları katarak cevap vermek daha doğru olurdu ama gelişi güzel bir cevap en basiti olur. Bahsettiğiniz türden insanlar her yönden gelişimleri ve çıkarları için insanların üstüne basa basa ilerler. Vicdan ve merhamet kavramları zarar görmüştür. Elleri güçlendikçe diğer insanların ilgisini çekmeyi başarırlar. Hatta bazılarının odak noktası bile olabilirler. Çünkü insan oğlu tamahkardır ve güce tapar. Çevresi ne kadar genişlerse o kadar çok yükselir ve işlerini daha kolay ilerletebilir. Bu sayede onun için çoğu şey yolunda gider. Yapmak istemediği şeyleri bir başkasına konumu doğrultusunda kolayca yaptırabilir ve kötü giden bir durumdan yine kişiyi harcayarak kolayca sıyrılabilir. Evet,benim anlatmak istediğim de buna yakın durumlardı,çok güzel ifade etmişsiniz . Ori Yok öyle bir şey. Hapislerde hep iyi insanlar yatıyor o zaman. Abartmayalım arkadaşlar. Absoluta Virtute Siz konuya uç bir örnekle yaklaşmışsınız ama başka bir soru var yukarıda... 16 Absoluta Virtute Siz konuya uç bir örnekle yaklaşmışsınız ama başka bir soru var yukarıda... Bu soru uç aslında. neden kotuluk yapan haset arsiz insanlarin isi gucu rastgider neden onlar toplumda daha cok tutulur neden hep bu insanlar kazanir ve hep elleri guclu olur ? Özellikle hep kelimesine dikkat ederseniz, nabza göre şerbet verdiğimi anlarsınız. cathrine siz bol bol kişisel gelişim hakkında kitap okumuş biri olarak bu düşünce bicimin nekadar toksik olduğunu biliyorsunuz dur. Bu önyargıyı kıralım diyorum, ve kazanan iyi insanları burada yazalım. Ben başlayım Mustafa Kemal Atatürk! 17 siz bol bol kişisel gelişim hakkında kitap okumuş biri olarak bu düşünce bicimin nekadar toksik olduğunu biliyorsunuz dur Absoluta Virtute Ben biliyorum desem öğrenmeye devam çalışıyorum diyelim,''biliyorum dediğim anda yanılırım.''Bilmeye çalışıyorum''diyelim ama öğrendiklerimi tamamen içselleştiremiyorum demek ki...Bu sorular benim aklımı da sürekli çeldiği için içimden geçenleri siz de haklısınız,''hep,her zaman,sürekli,genellikle''kelimeleri hepimiz için sınırlayıcı hayatta herkesin deneyimi kendine bu anlamda yeniden uyandırdığınız için teşekkür ediyorum sizeSanırım son zamanlarda benim de bu yönde sorgulamalarım arttığı için ve bazı basit isteklerim hayata geçmediği içinbana göre basit,yoksa kime göre ,neye göre basit ?değişirhem isyandayım hem de kendimle mücadele içindeyim,sürekli kendimi motive etmeye çalışıyorum...İyi ki varsınız 18 Kendimi kötü bir insan olarak tanımlarım fakat hiçbir işim rast gitmiyor bilemeyeceğim. 19 Kendimi kötü bir insan olarak tanımlarım fakat hiçbir işim rast gitmiyor bilemeyeceğim. Yeterince kötü degilseniz o yüzdendir. Biraz daha çaba gösterin. Emeksiz olmaz bu işler. 20 Bu kesindir diyemeyeceğim ama kendi perspektifimden olayı anlatmaya çalışacağım. Bir aile evladına maddi olarak iyi şartlar sunuyorsa ve bu evlat istediği her şeyi kolayca elde edebiliyorsa bu evlat yetişkin biri olduğunda da aynı şeyi bekleyip ona göre hareket edecektir. Özgüvenle istediğine doğru gidecektir. Ve küçükken ağlayıp zırlayıp yaptırdığı şeyi öfke ve saldırganlıkla yapacaktır. Deneyimleri çirkeflikle kötülükle istediğini elde edebileceğini göstermiştir o insana. Ve dünya gerçekten böyle yamyamların dünyası. Açlığı gördüysen başkasının ekmeğine uzanmazsın, ekmeğini paylaşırsın. Yokluğu gördüysen yokluktakine yardım edersin, onu kullanmaya çalışmazsın. Ve böyle kazanamazsın. Hayatta bir şeyleri kazanarak başlayanlar kazanarak devam eder. Ben böyle bile isteye istediğini almak için düşüncesizce yapılan kötülükler görünce kafama karanlık bulutlar çöküyor ve gözüm öfkeden kararıyor gibi oluyor. Birinin birini vurup öldürmesi falan o kadar etkilemez. Çünkü birini vuran saf, azmettirilmiş cahil bir çocuk olabilir ama onlar gerçek kötüler. Bariz kendilerini belli ediyorlar. Aha bu tipler o tipler. İnsanları tanıyarak bu sonuca ulaşabilirsin.
Battı balık yan gider Türk Atasözü Türk futbol takımlarının borçları gelirleriyle ödenemeyecek düzeylere tırmanmış bulunuyor. Üstelik gelirleri TL ile harcamaları Euro ile. Yani bu işi başa baş noktaya getirmeleri mümkün değil. O nedenle yükü bankalara yıkmışlar, sanki hiç borçları yokmuş gibi hala hovardaca milyonlarca Euro harcayıp yeni oyuncular alıyor, izleyen yıl çoğunu tazminat ödeyerek yolluyor ve yerine yenilerini transfer ediyorlar. Çoğu tüketici de futbol kulüpleriyle aynı durumda. Bankalara borçları inanılmaz boyutlarda. Bir kredi kartının borcunu diğeriyle ödeyerek borcu daha büyük borçla kapatıyor ve sanki böyle bir borçları yokmuş gibi harcamaya devam ediyorlar. AVM’ler, restoranlar, kafeler tıklım tıklım dolu, trafikte arabadan geçilmiyor. Bu konuları hiç bilmeyen birisi bizim futbol takımlarını çok zengin, tüketicilerimizi de yüksek gelirli sanır. Hiçbir olayın tek bir nedeni yoktur ama çevremizde gördüğümüz ve nasıl olduğunu bir türlü anlayamadığımız harcama bolluğunun en önemli nedeni budur Yani insanlar artık borçlanmayı tıpkı futbol kulüpleri gibi gelirlerinin bir parçası olarak görmeye başlamışlar. Sonunda bir şekilde devletin faizleri sileceğini ve bankaların bunu üstleneceğini tahmin ederek devam ediyorlar battı balık yan gider yaklaşımı. Haydan gelen huya gider Türk Atasözü Türkiye’de gelirlerin önemli bir bölümü kayıt dışı. Bunu hepimiz biliyoruz. Esnaf, bunu kendisi söylüyor zaten 100 mal satıyorsak 20 gösteriyoruz’ diyor. Demek ki satıştan elde edilen paranın yüzde 80’inin KDV’si ödenmediği gibi ele geçen gelirin yüzde 80’inin gelir vergisi de ödenmiyor. Bu paralar ya dolara, ya altına harcanıyor ve büyük olasılıkla banka kasalarına veya evlerdeki kasalara giderek sistem dışına çıkıyor ya da gayrimenkul alımı ve diğer tüketim malları alımına harcanıyor. Böylece esnaf kendisini enflasyona karşı koruyor ve bunun hakkı olduğunu düşünüyor. Bunun yapan yalnızca esnaf değil, avukat, muhasebeci, doktor, diş hekimi gibi serbest meslek sahiplerinin çoğu da aynı şeyi yapıyor. Türkiye’de bu yollarla biriktiği tahmin edilen sistem dışı 500 milyar dolar tutarında bir servet olduğu tahmin ediliyor. Bu kayıt dışı varlıklar bugünkü yüksek harcama düzeyinin ve yüksek talebin kaynaklarından birisini oluşturuyor. İnsanlar bu paraları, vergisini ödedikleri paralara göre çok daha kolay harcıyorlar haydan gelen huya gider yöntemi. Görünüşe aldanma Türk Atasözü Son bir yılda bankalar kâr rekorları kırıyor. Bunun iki nedeni var 1 Kaynaklarını çok ucuza topluyorlar. Mevduata verdikleri faiz yüzde 17 kur korumalı mevduatta adına açıkça faiz denmeyen faiz yüzde 80’i aşıyor olsa da 17 puanının üstünü devlet bütçeden ödüyor. Öte yandan bankalar TCMB’den aldıkları fonlara yüzde 14 faiz ödüyorlar. Demek ki kaynaklarının ortalama maliyeti kabaca yüzde 16,5’e geliyor. Buna karşılık bankalar kullandırdıkları kredilere yüzde 35 dolayında faiz alıyorlar. Aradaki fark olan 18 puan bankanın kazancı. Bundan bankanın masrafları düşülürse ciddi bir kâr oranı karşımıza çıkıyor. Bu durumda bankalar 1 Tasarruf sahibine enflasyonun çok altında faiz ödeyerek ve faizin bir bölümünü kur korumalı hesapla devlet bütçesine yıkarak, 2 Kredi kullananlara mevduata ödediklerinin iki katı faiz uygulayarak kâr ediyorlar. Bu büyük farklar nedeniyle bankalar kâr rekoru kırıyorlar. Gerçek öyle mi acaba? Enflasyonun yüzde 80 olduğu bir yerde bankalar yüzde 16,5 faizle mal ettiği bir kaynağı yüzde 35 ile kredi olarak kullandırdığında kâr ediyor mu? Görünüşe bakılırsa evet diye yanıtlamak mümkün. Ama eflasyon yüzde 80 ise bankaların kârları kâğıt üstünde demektir. Asıl olarak özkaynak kârlılığına baktığımızda böyle kârlar görünmüyor. Ayrıca aldıkları krediyi gelirin bir parçası olarak görenlerin çoğunlukta olduğu bir ekonomide o kredilerin ne kadarının geri döneceği de kuşkulu hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Sanırım aşağıdaki kıssa bu durumu açıklar Derler ki, Sultan Mahmutlardan birine kısmeti bağlı bir adamdan söz etmişler. Sultan adamı bir de kendisi denemek istemiş. Bir koca tepsi baklava yaptırmış. Üst tabakadan başka tepsinin her tarafına görünmeyecek şekilde altın dizdirmiş. Adamını gönderip ona tepsiyi birinin bir adağı diyerek kısmetsiz şahsa vermesini ve şahsı takip etmesini emretmiş. Adamımız tepsiyi almış. Yolda bir tanıdığına rastlamış. İkisinin de olaydan haberi yok. Adamımız hikayeyi anlatınca, "senin," demiş tanıdığı gerçek bir hayırseverlik duygusuyla, "baklavadan çok paraya ihtiyacın var. Al şu iki altını, sat tepsiyi bana." Teklif adamımızın da işine gelmiş ve tepsiyi satmış. Sultan hikayeyi duyunca "fesüphanallah!" demiş. Adamına adamımızın her gün geçtiği köprünün her gün geçtiği tarafına o gelmeden hemen önce altın dizmesini ve kenara çekilip izlemesini emretmiş. Adamımız köprüye gelince "ya," demiş, "hep aynı taraftan geçiyorum, bu gün de diğer taraftan geçeyim, bir değişiklik olsun," demiş. Sultan hikayeyi duyunca, "ya hazreti pir!" demiş. Adamımızı yaka paça beylik arazilerden birine getirmelerini emretmiş. Getirmişler. Adam korkudan tir tir titrerken ona bir kasnak verilmesini emretmiş ve adamımıza, "bu kasnağı atabildiğin kadar uzağa atacaksın. En son durduğu yere kadar olan arazi senin olacak," demiş. Adamımız kasnağı savurmuş. Kasnak havada bir yay çizip gelmiş ayaklarının dibinde durmuş. Sultan "ya malik el mülk!" diye haykırmış, "getirin onu!" doğruca haziye gitmiş. Adama bir kürek verilmesini emretmiş. "Küreği daldır, ne gelirse senindir." Adam korku ve heyecandan küreği ters daldırmış ve gele gele bir metelik gelmiş. Sultan "kısmeti bağlı" olmanın ne demek olduğunu anlamış böylece. Raviyan-ı ahbar, nakilan-ı esrar zikr idürler kim "vermeyince mabut, neylesin sultan Mahmut" meselini dahi şol sultan irad buyurmuştur.
bir insanın işleri neden ters gider